Malpraktis Davalarında Doktor Savunması

Malpraktis Davalarında Doktor Savunması

Malpraktis davalarında doktor savunması, hem maddi manevi tazminat davalarında hem tam yargı davalarında hem de ceza davalarında önem arz eden hususlardan biridir. Yapılan savunmanın yanlış hukuki temele dayandırılması gibi sonuçlar sürecin hekim aleyhine sonuçlanmasına sebebiyet vermektedir. Yapılacak savunmadan önce somut olay incelenmeli ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği doğru tespit edilmelidir.

Malpraktis Davalarında Doktor Savunması Nasıl Yapılır?

Malpraktis davalarında doktor savunması; ilk adımda taraflar arasındaki hukuki ilişkisinin niteliğinin doğru belirlenmesi ile yapılır. Yapılacak savunmanın içeriğini etkileyen bir diğer önemli husus açılacak davanın türüdür.

Örneğin, vekalet ilişkisinin hastane ve hasta arasında kurulmuş olması halinde hekimin haksız fiil sorumluluğu gündeme gelebilecektir. İşlemin hekimin özel kliniğinde yapılması halinde ise vekalet sözleşmesinin hekim ve hasta arasında kurulduğu kabul edilir. Bunların yanı sıra, rinoplasti, karın germe yahut diğer estetik işlemlerde; implant, kaplama, diş beyazlatma gibi diş estetiklerinde; saç ekimi operasyonlarında hekim ile hasta arasında eser sözleşmesinin bulunduğu kabul edilmektedir.

Yapılacak savunma ile hekim üstüne atılı suç iddialarının bertaraf edilebilmesi için hem teknik hem hukuki anlamda açıklayıcı donelerin birlikte sunulması gerekmektedir. Bununla birlikte, mevzubahis argümanları destekleyen belgelerin de delil olarak sunulması oldukça önemlidir. 

Hazırlanan savunmada yer verilecek hukuki detaylar, açılan davanın ceza yahut hukuk davası olmasına göre değişiklik göstermektedir.

Teknik Savunma

Malpraktis davalarında ileri sürülen doktor savunmalarında dikkat edilmesi gereken ilk husus teknik savunmadır. Yapılacak teknik savunmada, somut olayın niteliğine göre değişmekle birlikte ileri sürülebilecek hususlar şunlardır:

  • Hekim tarafından konan teşhis yahut uygulanan tedavinin, tıp bilimi verilerine aykırılık taşımadığı, 
  • Ortaya çıkan zararın komplikasyon niteliği taşıdığı, 
  • Zararın önceden öngörülmesinin ve önlenmesinin mümkün olmadığı, 
  • Yapılan işlem sonucu ortaya çıkan zararlar hakkında hastanın aydınlatıldığı ve hastanın aydınlatılmış onamının alındığı, 
  • Ortaya çıkan zararın, hekimin işlemleri ile ilgili olmadığı,
  • Hekimin mesleki kusurunun yahut ilgisizliğinin söz konusu olmadığı.

Yukarıda sayılan teknik savunma beyanları her somut olaya göre değişmekle birlikte genel anlamda sıralanmıştır. Karşılaşılan davalarda tıp bilimine kaynakları irdelenerek hekim tarafından ortaya konan işlemin tıp bilimi kurallarına uygun olduğu i̇leri sürülmelidir ve ispatlanmalıdır bu noktada yalnızca ulusal mevzuat değil Avrupa Biyotıp Sözleşmesi gibi uluslararası mevzuatında irdelenmesi önemlidir.

Diğer bir yandan, malpraktise dayalı maddi manevi tazminat davalarında süreç, uzman bilirkişi raporlarıyla yürütülmektedir. Seçilen bilirkişiler, hekimin işlem yaptığı alanda uzmanlaşan akademisyenler ve hekimlerden oluşmaktadır. Mahkeme, uyuşmazlık konusu hakkında hüküm kurarken, bilirkişi heyeti tarafından sunulan raporları esas almaktadır. Bu noktada, savunma yaparken yapılan işlemin tıp verilerine uygunluğu hakkında teknik bilgi ve belgelere de yer vermek gerekmektedir.

Hukuki Savunma

Hukuki savunma; teknik savunmadan ayrı olarak malpraktise sebep verdiği iddia edilen fiillerin dava konusu olup olmayacağının hukuken irdelendiği savunma türüdür.

Hukuki savunma, ceza davalarında ve maddi manevi tazminat davalarında farklılık göstermektedir. Tazminat davalarında ileri sürülebilecek hukuki savunma savları şunlardır:

  • Tedaviyle ilişkili maddi bir zararın meydana gelmediği, 
  • Hekim tarafından ortaya konan fiillerin hukuka uygun olduğu, 
  • Hekimin, zarar meydana getiren bir fiilinin bulunmadığı, 
  • Ortaya çıkan zarar ve uygulanan tedavi arasında illiyet bağının bulunmadığı.

Hekim adına açılan ceza davalarında i̇leri sürülebilecek savlar, atılı suçun niteliğine göre değişmektedir. Diğer bir ifadeyle hekim hakkında açılan ceza davasını taksirli yaralama suçuna ilişkin olması halinde farklı, güveni kötüye kullanma suçuna ilişkin olması halinde farklı savunmalar yapılacaktır.

Ceza davalarında genel olarak ileri sürülen hususlar şunlardır: 

  • Hekimin dikkat ve özel yükümlülüğüne uygun davranmasına rağmen beklenmeyen zararların ortaya çıktığı, 
  • Atılı suça ilişkin neticelerin gerçekleşmediği, 
  • Kast veya bilinçli taksir unsurlarının oluşmadığı, 
  • Hekimin davranışı ile suç arasında ilişkinin kurulamayacağı, 
  • İleri sürülen delillerin hukuka aykırılığı, 
  • Hekimin suçluluğunu ispat edecek yeterli delilin bulunmadığı, 
  • Hekimin fiillerinin tıp biliminin verilerine uygun olması sebebiyle hukuka uygun kabul edileceği, 
  • Hastanın yapılan işlemde rızasını bulunması,
  • Zorunluluk halinin söz konusu olduğu.

Zorunluluk halinin söz konusu olduğu yukarıda sayılan savlar genel olarak verildiğinden her somut olay ayrı ayrı değerlendirilip olaya uygun hukuki temellerin ileri sürülmesi önemlidir.

Malpraktis Davalarında Doktor Savunması

Malpraktis Davalarında Doktor Savunmasında Deliller

Doktor savunmasında deliller; yapılan işlemin tıp bilimi verilerine uygun olduğunu gösteren somut verilerdir. Bu noktada teşhis ve tedaviye ilişkin raporlar, teknik veriler, tıp kaynakları, hastanın verilerindeki değişimi gösterir tahliller delil olarak mahkemeye sunulabilmektedir. 

Bunun yanı sıra, hasta ile hastane arasında yapılan hasta kabul sözleşmesi, hastaya imzalatılmış olan aydınlatılmış onam formu gibi belgeler de delil olarak mahkemeye sunulabilmektedir.

Doktor Savunmasında Bilirkişi Raporunun Önemi

Teknik hususlara ilişkin olarak açılan davalarda, somut olayın aydınlatılması, bilirkişi raporları ile mümkün olmaktadır. Malpraktis davası, konusu teknik bilgi gerektiren davalar arasındadır. Bu itibarla mahkeme, dava konusu olayı incelerken hekim tarafından yapılan işlemin hukuka uygunluğunu hesaplayabilmek adına bilirkişiden rapor talep eder. 

Bilirkişi yahut bilirkişiler dava konusu hakkında uzman bilgisi olan kişilerden seçilmektedir. Bu itibarla, dava konusu tıbbi işlemin uzmanlık alanında araştırmalar yapan akademisyenler, uzman hekimlerden oluşan kişiler bilirkişi olarak atanmaktadır.

Mahkemeye sunulan bilirkişi raporlarında hekim tarafından ortaya konan teşhisin yahut tedavinin, tıp bilimi verilerine uygun olup olmadığı, diğer bir ifadeyle yerinde olup olmadığı incelenmektedir. 

Bilirkişi raporlarına itiraz mümkündür. Taraflar bilirkişi raporunun mahkemeye sunulduğu tarihten itibaren 2 hafta içerisinde yine mahkemeye sunacakları itiraz dilekçesi ile rapora yahut bilirkişiye itiraz edebilirler. Bu noktada, konu hakkında yeni rapor sunulması, dosyanın bilirkişi heyetine gönderilmesi yahut yeni bilirkişi atanması söz konusu olabilmektedir.

Doktor Savunmasında Teknik Görüş Almanın Önemi

Doktor savunmasında teknik görüş almanın önemi, hazırlanan savunma dilekçesinde teknik bilgilerin tespitinde ortaya çıkmaktadır. 

Yukarıda da izah edildiği üzere, yapılan savunmanın hem teknik hem hukuki boyutunun bulunması gerekmektedir. Teknik boyut, hekim tarafından yapılan müdahalenin tıp bilimi verilerine uygun olup olmadığı hususudur. Bu noktada konulan teşhis ve uygulanan tedaviye ilişkin uzman bilgisi olan kişilerden teknik görüş alarak süreci yürütmek fayda sağlamaktadır

Doktor Savunmalarında Avukatın Önemi

Doktor savunmalarında avukatın önemi, cevap dilekçelerinin sunulması, duruşmalarda temsil, bilirkişi raporlarının incelenmesi ve gerekli itirazların sunulması gibi hususlarda öne çıkmaktadır.

Bunların yanı sıra, malpraktis davaları, somut olayın özelliğine bağlı olarak çeşitli hukuki hükümlere dayanmaktadır. Taraflar arasındaki ilişkinin vekalet sözleşmesi, haksız fiil, eser sözleşmesi yahut vekaletsiz iş görme hükümlerine dayanması olasıdır. Yapılacak savunmaların niteliği de taraflar arasındaki hukuki ilişkiye göre büyük ölçüde değişmektedir.

Örneğin, hatalı burun ameliyatı yahut diğer hatalı estetik ameliyatlarında taraflar arasındaki hukuki ilişki eser sözleşmesi olup hekim taahhüt edilen sonucu ortaya çıkarmakla yükümlü kabul edilmektedir. Bu noktada, ortaya çıkan sonucun komplikasyon sonucu ortaya çıkması hekimin sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Ancak, yapılan işlemin tedavi niteliğinde olması halinde taraflar arasında vekalet ilişkisi olduğu kabul edilir ve hekim komplikasyon sonucu ortaya çıkan zararlardan sorumlu değildir.

Ayrıca, iddia edilen hatalı işlemin özel hastanede, hekimin kliniğinde yahut devlet hastanelerinde yapılıp yapılmadığı da büyük önem arz etmektedir. Devlet hastanesinde yapılan bir işlemde açılacak tam yargı davalarında hekim davanın tarafı olamazken, hekimin özel kliniğinde açılacak davalarda taraf olabilmektedir. Bununla birlikte, hekimin özel hastanede çalışması halinde, haksız fiil de bulunmuyorsa tazminat davasının tarafı özel hastane olmaktadır.

Sonuç

Malpraktis davalarında doktor savunması, hem ceza hem tazminat davalarında söz konusu olan konulardan biridir. Yapılacak savunmanın içeriği belirlenirken hem teknik ve hukuki hususlara yer verilmelidir. Bununla birlikte, taraflar arasındaki hukuki ilişkinin niteliği, hekimin çalıştığı kurum, yapılan işlemin hukuki dayanağı gibi çeşitli parametreler değerlendirmeye alınmaktadır. Konu hakkında açılacak davalarda, olayın hukuki niteliğinde uygun savunmaların yapılabilmesi için sürecin bir avukat danışmanlığında yürütülmesi önemlidir.